525-ci gazetesi, N: 025 (3581) 14 Şubat, 2012
Toprağa atanmış ve toprak kadar ebedi hayat

Font:      

Tüm insanın hayatında geleciğini etkileyecek önemli anlar, dönüm noktaları olur. Ben de ... doktor olmak istiyordum. Yüksek okullarda test sınavlarından başardığım puan Tıp Üniversitesi`ni kazanmama “yetmedi”. Kader beni Bakü Devlet Üniversitesi`ne getirdi: Filoloji fakültesi Toprakbilim bölümüne. Aslında önceleri çok sıkıcıydı. Sonralar bu alana öyle bir bağlandım ki, sona kadar devam etmeği kararlaştırdım. Çünkü doğayı, toprağı, bitkileri, hayvanları çok seviyorum. Doğanın insanlara verdiği güzelliklere hayranım. Toprağın mucizeleri beni hep kendisine hayran bırakmıştır. Sadece bir çiçeği bile seyredip saatlerle düşüne, ondan zevkalabilirim. Ve yahut, sıradan, ama sıradan olduğu kadar da “seçkin” bal arısının hareketlerini seyredip hayatın felsefesini anlayabiliyorum...
Bu bölüme bağlanmağımda öğretmenlerimin de etkileri az olmadı. Onlardan biri hakkında bilgi vereceğim. Kendisi şu an hayatta değil. 14 şubatta 86 yaşı tamamlandı. Bunun toplam 53 yılını fiilen yaşamış. 33 yıldır hak dünyasındadır. Ama hatıraları canlı, ilmi ise ebedidir. Ben de onun ilminden “ders almışımdır”, belki işbu ilmin peşine düşüp onun yolunu gittim. Bu, hem de bilim adamlarının büyüklüğü ve ölümsüzlüğüdür.
Abduyev Muhtar Rzagulu oğlu. Toprakbilim uzmanı, tarım doktoru, profesör. O, ilim tarihinde toprakbilim, tarım, ormancılık, bağçılık, coğrafya, doğayı koruma alanında yoğun ilmi faaliyeti, ciddi başarıları ve b. gibi hususlarla kalmıştır ve kalacaktır...
O, toprak insanı olmuş: toprağı öğrenmiş, toprağı korumuş, toprağı sevmiş. İlmi araştırmaları ve tetkikleri ile sıradan birisi olmadığını kanıtlamıştır. Kısa hayatında çok yerde birinci olmak kaderini yaşamış. Sadece birisini anırsak yeterli olacaktır: o, Azerbaycan`da ıslah toprakbilim ve toprakların ıslahı alanında ilk azerbaycanlı felsefe doktoru, profesördür. Bilim adamının hayat yolu çok ilginç yönleri ile dikkatimi çekti...

ABDUBEYLİLER SOYUNUN BUM`DAN BAŞLANAN YOLU

Muhtar Abduyev 14 şubat 1926 yılında Ağdaş ilçesi, Üçgovag köyünde doğmuş. Bu arada, Ağdaş da, ağdaşlılar da benim için ulu dedelerimin anavatanı Ağdaş kadar azizidir, mahremdi. Ona göre ki, ermeniler yurdumuzu işgal ettiklerinde sevdiklerimin gittikleri ilk yer Ağdaş olmuş, kısa zamanda ağdaşlılardan büyük manevi destek görmüşler ve bunların hiç birisi şu ana kadar kimsenin hafızasından çıkmamıştır. (Çok sonralar Muhtar hocanın Ağdaş`da doğduğunu öğreneceyim). Ama Muhtar hoca aslen Gebele ilçesinin Gum köyündendir, helal bir ocağın, köklü aile kütüğünün temsilcisidir. Oğlu, tarım doktoru İlham Abduyev`in “Benim babam” kitabında okuruz: “Babam Şıhmemmedbeyliler soyuna mensuptur. Bu soyun temsilcileri arasında kendi döneminin ileri düşünceli aydınları, askeri liderler, bilim adamları, meslek sahipleri olmuştur. Babam bu soyun büyük şahıslarından olan Abdu beyin oğlu Rzagulu beyin ailesinde doğmuştur. Yazar daha sonra dedesi Rzagulu beyin öğretici hayat yolundan, onun toprağı seven, soyadını yüce tutan kişi olmasından bahsediyor. Belirtiyor ki, sovyet döneminde beyler “sınıfsal düşman” olarak takib olunanda dedemin Gebele`deki mal-mülküne de el koymuşlar, o da ailesini alıp Ağdaş`a göç etmiştir. Babam Muhtar küçük amcam Tofig Ağdaş`da doğmuştur. “Abdubeyliler soyu nereye göç etseler de, soyu Bum köyüne dayanıyor. Zaman gelir, anavatanın ne anlama geldiğini Şıhmemmedbeyliler neslinin temsilcileri kendileri anlar. Anlarlar ki, ora her şeyin başlangıc noktasıdır...” diye yazar anavatanın değerini, birincil oluşunu bir kez daha haleflerine hatırlatır...

“BEN KADERSİZLİYİ KENDİ HESABIMA YENDİM...”

Muhtar Abduyev çocukluk yıllarından doğaya hayran kalmış, gününün çok kısmını bir eli toprakda, bir eli çiçekte, bahçede olan babası Rzagulu`nun yanında geçmiş. Bu, onun meslek seçimine de etkisi göstermiştir. Velilerini çabuk kaybetmiş: 14 yaşında annesini, 16 yaşında babasını. Şöyle pahabiçilmez kaybın hayatda kendisi tutunamayan bir yeniyetme için nasıl anlam taşıdığını söylemeğe gerek yok. Yıpranmasına rağmen sağlam iradesi ile hayatta kalabilmiş. Sonralar şöyle söylecektir: “Ben kadersizliyi kendi hesabıma yendim. O kadar ıstıraplar çekmiştim ki... sonunda kader bana güldü”
1941 yılında Ağdaş ilçe 3 sayılı orta okulu, 1944 yılında Ağdaş Öğretmen Okulu`nu tamamlayıp, yüksek eğitim görmek için bakü`ye gelmiş. Azerbaycan Devlet Üniversitesi (şimdiki Bakü Devlet Üniversitesi) jeoloji-coğrafya fakültesini kazanmış. Yıllarını boşa harcamamış, yoğun çalışmış, ilim, bilgi edinmiş, seçtiği alanı mükemmel olarak öğrenmiş. 1951 yılında yüksek eğitimini tamamlayıp, toprakbilimi üzere Azerbaycan SSR İA master öğrenimini yapmış. Ve Bakü`de kalmış...

DOĞMA TOPRAKLARI VERİMLİ YAPMAK DİLEĞİ

Bakü`de değerli öğretmenlerden ders görmesi, bulunduğu ilmi ortam, üst düzey bilim adamları ile çalışması, cesareti, özgüveni ve sertliği yarınki başarılarının kazanılmasında önemli etken olmuştur. O, büyük başarılar kazanmakda ısrarlıydı ve bunu hakketiğini hep kanıtlamağa çalışıyordu.
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi. Hayatının çok kısmını adıgeçek ilim anıtıyla bağlı olmuştur. Bura ilk geldiğinde esmer, sevecen, iyi kalpli genç sorumlu, disiplinli, konuşması, insani değerleri ile her kesin dikkatini çekmiştir. Bu genç uzmana yüksek değer veriyorlar. Kendisini Toprakbilim ve Tarım Kimyası Enstitüsü`nde ilmin daha güncel sorunlarının tetkine adamıştır. Kür-Araz ovası topraklarının prolüvyal şekilli türünde tuzlanma konusunda ilmi araştırma çalışmasını gerçekleştirmek kendisine tevdi edilir. Aslında, Şirvan düzlüğünün kuraklığı onun kendisini de çok endişelendiriyordu, doğma toprakları verimli yapmak en büyük dileği idi. Genç Muhtar yoğun araştırmalara başlıyor, ilmi araştırmalar kendisi için bir nevi yaşam tarzına dönüşüyor. Genç bilim adamının alan ve laboratuvar ortamında yaptığı araştırma çalışmaları, çok sayıda toprak kesitlerinin analizi zengin malzeme biriktirme olanağı sağlıyordu. O, toprakbilimi için gerekli ilmi sonuçlar alıyor. Önce doktora tezini savunmuştur. 1955-1965 yıllarında yoğun ilmi araştırma sonucunda ise “Delüvyal şekilli tuzlanmış topraklar ve onları sılah sorunları” konusunda doktora tezini savunuyor, toprak ıslahı alanında ilk azerbaycanlı felfese doktoru, 1971 yılında profesör derecesi almayı hakkediyor. Dünya çapında toprakların tuzlanmasının delüvyal şeklinin kökeni, teşhisini, pratik sorunlarını ilk kez olarak azerbaycanlı profesör Muhtar Abduyev öğrenmiş ve onların ıslah iyileştirilmesi vasıtalarını tetkik etmiştir. Bu alanda yapısal monografisi 1968 yılında basılır. Bu eserin kendisinin bilimsel çalışmasının zirvesi olduğunu düşünüyorlar. Adıgeçen monogrofi, nitekim türlü ülkelerde basılan bilimsel makaleleri dünya bilim adamları tarafından büyük ilgi görüyor, yabancı profesörler S.V.Oprya ve G.Sandu bu eserlerin ilmi önemi yüksek değerlendiyiroylar, eski SSRİ İA “Toprakbilim” ve Azerbaycan SSR İA biyoloji bilimlerinin “Haberler” dergisinde bu eserle ilgili makaleler bastırıyorlar. Akademisyen Budag Budagov toprağın iyileşmeyen hastalığına – tuzlanmaya vakfedilmiş işbu monografini profesör Muhtar Abduyev`in Azerbaycan bilimine sunduğu büyük armağan olarak değerlendiriyor, bilim adamını “tuzlu toprakların unutulmayan araştırmacısı” olarak unvanlandırıyor...

YAKLAŞIK BİR SAYFAYA SIĞAN KISA HİKAYE

O, becerikli bilim organizatörü olduğunu da işbu faaliyeti il kanıtlıyor. Küçük bilim görevlisinden genel bilim görevlisine, toprakbilim ve Tarım kimyası Enstitüsü bilimsel şube direktör yardımcısı görevine kadar çıkıyor, hayatının sonuna kadar bu görevde çalışıyor, aynı zamanda Enstitü`nün rekultivasyon laboratuvarına başkanlık yapıyor. İA prezidyum`nun Toprakbilim ve Islan sorunlarının Koordinasyon Kurulu üyesi gibi ülkede ilmi-araştırma çalışmalarının uygulanması ve gelişiminde de katkıda bulunuyor. Ancak tuttuğu görev onu değişmiyor, o, kültür düzeyini muhafıza ediyor...
Profesör Muhtar Abduyev geçmiş İttifak`da, bazı yabancı ülkelerde kendi alanı ile ilgili üst düzey toplantılara: kongre, sempozyum, konferanlara katılıyor. 1974 yılında Moskova`da 10.Uluslararası Toprakbilim uzmanları kongresi`nde katılımcı ve konuşmacı olmuş, dünyanın ünlü toprakbilim uzmanları ile sıkı işbirliği etmiştir.
Bilim adamının toprakbilim ve toprak ıslahı üzere uzman personelin hazırlnamasında yaptığı hizmetleri saygıyla belirtilmelidir. O, bunun yanısıra Pedagoji Enstitü`de, Azerbaycan Devlet Üniversitesi`nde, Politeknik Enstitüsü`nde konuşmalar yapıyor, onun başkanlığında çok sayıda doktora tezi savunulur, bir kaçı da savunmaya hazırlanır.
“Kendisinin o kadar öğrencileri vardı ki... Çoğu da fakir çocuklar...” “Benim babam” kitabında okuduğum bu düşünce bilim adamını bir başka açıdan da iyi bilgilendirir...
Profesör Muhtar Abduyev`in ilim okulu bugün de “faaliyet göstermektedir”. Onun değerli servetimiz olan toprakların korunması, onların ekonomik kullanılması çalışmaları, doğal ve antropojen etkiler sonucunda kullanılması gayrimümkün olan toprakların iyileştirilmesi, ekim tarlalarının ve verimliliğin yükseldilmesi sorunları ilgili bilgi veren “Şirvan düzlüğü toprakların tuzlanması ve onlarla mücadele önlemleri”, “Mil düzlüğü topraklarının ıslah iyileştirilmesi”, “Azerbaycan`ın killi tuzlu topraklarının hızlı ıslahı”, “Delüvyal şekilli tuzlu topraklar ve onların ıslah çalışmaları”, “Azerbaycan`ın düzlük kısmının delüvyal şekilde tuzlanmış toprakları”, “Azerbaycan`da tuzlu topraklar ve onların iyileştirilmesi” isimli kitapları, 150-den fazla bilimsel makaleleri öğrenciler, bu alanı öğrenenler için değerli kaynaktır...
Profesör Muhtar Abduyev`in halal emeğinin ve aydın düşüncesinin meyvası olan ilmi mirası genç bilim adamları için kaliteli araştırma objesidir. Bu zengin mirası araştıranlardan birisinin ben olacağımı düşünüyorum. Akademisyen Budag Budagov haklı olarak Muhtar Abduyev`in yarım yüzyıl bundan önce yaptığı bilimsel araştırmaların, edinği sonucların, verdiği tavsiyelerin bugün de yeteri kadar aktif olduğunu düşünüyor, onun bilimsel ve pratik önemi uzun sürelidir, bu bilimsel yön devam ettirilmelidir. Benim bir şansım da odur ki, eğer profesör Muhtar Abduyev`in “giyabi” öğrencisi olsam da, bilim adamının yolunu sürdüren kızı Sevinc hanımdan Bakü Devlet Üniversitesi`nde “gündüzlü ve süreli” ders görmüşümdür...
lll
İşte, 53 yıllık cismani hayatın yaklaşık bir sayfaya sığan kısa hikayesi. Belirtilen ve belirtilmeyen diğer başarılar yaklaşık 53 yıllık bir hayatda gerçekleşmiştir. Ama insan hayatı sadece dizilmiş rakamlar değildir, ya. Şimdi bu gerçekleri hizaya dizerek saymak daha kolaydır. Onların arkasında duran yoğun emeği, geceli-gündüzlü çalışmaları, bilimsel araştırmaları, malesef kolayca birbirisinin arkasına dizmek mümkün değildir. Bunların her biri kendi başına hayat öyküsüdür, bir bilim adamının, bir öğretmenin, bir sade insanın hayatıdır...
Kuşkusuz, her bir bilim adamının başarılarının arkasında yetenekli bir insan velayeti durur. Profesör Muhtar Abduyev Azerbaycan`ın bilim ortamında, sosyal-siyasal, kültürel hayatında iz bırakan bir insan, bir vatandaş, bir aydın olmuştur. Onun yaşam prensibi insanın kendisine verilen hayatı şerefle tamamlaması idi. “Muhtar Abduyev amacı, bakış açısı, ilgisi aydın bilinen bilim adamı ve kişi idi” onu tanıyanlar bu görüşdeydi. Akademisyen Budag Budagov Muhtar Abduyev`in arkadaşları arasında büyük nüfuzunun, hiç bir zaman “kendisini beğenmiş” gibi göstermediğini, sakin, son derece samimi, alçakgönüllü bir insan olduğunu belirtiyor. Sabır ve vakurane, bıkmadan kendi bilimsel araştırmaları ile uğraşıyordu...
Arkadaşılkta çıkar gözetmemiş, bazen bazı şeyleri söylemeden gizli tutmuş. İyi kalpli birisi olmuş. Bu da doğaldır: havayı, suyu, bitkileri, toprağı seven insan zalim, gaddar, kaba olamaz. Tarım doktoru Seyyaf Halilov da hayatdaykeb arkadaşını büyük sevgiyle anıyor, “o, mağrur bir hayat yaşadı” söylermiş...

“AYRILIĞIN YÜZÜ DÖNSÜN...”

...Muhtar hocanın 46 yaşında, 9 kasım 1972 tarihinde yazdığı ve imzaladığı bir özgeçmişi var. Bir yere sunmak için yazmış, yeni bir başarının sevincine adamışmış kendisini. Bir kaç yıl sonra hayatının belli bir noktada son bulacağını hiç düşünmemiş o zaman…
Ölüm ise peşini bırakmamış. Öyle bir zamanda ki, büyük bir başarının eşiğinde idi. 55 de yakındaydı. Çift beşin bedelini verecekdi. Yaptığı çalışmaların devamı geliyordu, daha çok araştırmalar yapacaktır. Kendisi şöyle düşünüyordu ve hakkı da vardı. Arkaya döndüğünde kazandığı başarıları ile övünüyor, önünde ise işbu başarıların devamını görüyordu. Ama malesef! İnsan geleceği için bıkmadan bir şeyler yapıyor, ama bu hayatın sonunda ölümün beklediğini hiç düşünmüyor...
Onun da hayatı bura kadarmış. kısmeti, alın yazısı bğyleymiş. Alın yazısını ise tartışmıyorlar. Ama hayatı öyle bir yerde son buldu ki... Büyük özveri ile açtığı izler geniş bir yolla buluşmaktaydı. Çok büyük ün zirvesine yaklaşıyordu. Akademi`ye muhabir üye seçilmesine az kalmıştı, oldukça az. Azerbaycan SSr İA-de yapılacak seçimlerde muhabir üyelik için adaylığı ileri sürülmüştür. Kendisi de bu ilmin patriği, akademisyen Hasan Aliyev tarafından. Akademisyen Budag Budagov: “Akademisyen Hasan Aliyev Muhtar Abduyev`in Azerbaycan SSR İA muhabir üyelik görevini hakketiğini tavsiye ediyor. Bu, bilim adamının kapsamlı faaliyetine verilen yüksek değer idi. İlme geldiği zamandan 15 yıl sonra Cumhuriyet İA-nin muhabir üyesi gibi şerefli bilimsel unvanı haketmeğin temelinde de yüksek bilimsel göstergeler dururdu...”
16 temmuz 1979 yılı her şeye noktaladı. Bu zamansız gidiş onu tanıyanların her birinin kalbinde büyük boşluk bıraktı. Bu kayıbdan dolayı kelimenin tam anlamıyla sarsıntı yaşadılar. Ama çok kısa sürmüştü. 53 yaş. Bu rakam tarihin fonunda çok küçükdür, çok. Bu zaman Muhtar Abduyev`in “Ben ve o” hikayesini hatırlıyorum. Adıgeçen hikaye şu cümle ile başlıyor: “İnsan hayatını iyi dileklerle yaşayıp, onu saadetle tamamlamağı gayret etse de, bazen mümkün olmuyor.” Sanki her şey kendisine malum imiş...
Acı veren başka bir şey de henüz çocuklarını ev-bark sahibi etmemiştir, oğlunun ve kızının düğününü yapmamıştır, dünyanın en değerli ve lezzetli kelimesini – “dede” kelimesini duymamıştır...
Bir gerçeği de unutmayalım: insan var 100 yıl yaşıyor, ismini kimse hatırlamıyor, insan da var... “Ben bu dünyada yaşamışım!” onun bu dünyada bıraktığı iz şöyle söylemeğe hak veriyor. Bu iz zengin ilmi mirası, bir de ocağından su içen evlatlarıdır. Bu iki gerçek onun hayatının parlak sayfasıdır. O, namı, amelleri ile evlatlarına da bu toprakda mağrur yaşamak hakkı verdi. Şu an her birinde bir parçası, bir zerresi olan üç evladı, torunları Azerbaycan adına çok büyük ve unutulmayan çalışmalar yapıyorlar. Bu evlatlar güzel bir babanın evladı olmak mutluluğunu anlamışlar, anun ismini ve hayat yolunu örnek gibi yaşatmışlar, soy şecerisinin kaderinin emin ellerde olduğunu kanıtlamışlar...
Oğlu, toprakbilim uzmanı, tarım doktoru İlham Abduyev`in söylediklerinden: “Yazıyı silmek mümkün değil, bu, yaşamın kabul görülmüş gerçekliğidir. Ama bazen babam evlatlarının, torunlarının şimdiki vaziyetini, başarılarını görmesini istiyorum. Buna hakkı vardır. O, bizim için sadece baba değil, ilk öğretmen idi, arkadaş idi. Iki kardeşim ve benim babamın büyük soy şeceresinin unvanını her zaman yüce sakladığımız ve kendisine layık olduğumuz için çoc mutluyuz. Üçümüz de onun sanat yolunu devam etdiriyoruz...“
O kendisinden sonraya sadece sevgi bıraktı, nefret yok. Evlatları için güzel nam, güzel hatıralar bırakıp gitti. Aydın hatıraları geçen 33 yılda hiç eskimemiş. Ama azizleri, akrabaları. Evlatları, onu sevenler ve onun sevdikleri şimdi de adıgeçen hatıraların eşiğinde acıyı hep belirtiyorlar: “Peki neden bu kadar az… Peki neden bu kadar çabuk…”
Bir teselli de Abduyev`ler soyunda, ilham Abduyev`in ocağında bir Muhtar da büyüyor: İlham hocanın oğlu…

MANEVİ ANITLAR

İlham Abduyev`in “Benim babam” kitabını ise bir evladın, genelde kendi soy-sopuna, soy şeceresine “yükseltdiği” manevi anıt olarak anmak olar. Yazarın kendisi de bu görüşdedir: “Her gece uykuma gelen masalları yazmakla kalbimi boşaltmağa, tarih, zaman boyunca dağlıp, bekleye-bekleye, endişeli, hasretle yol bekleyen ruhların da borcunu iade etmeği gayret etmişimdir bu kitapda. Bu yazıları kağıda kopyaladım ki, borcların, az kısmını da olsa iade edebilim… ço isterdim ki, bu notları atam hayatdayken yazaydım. Ama, her halde o da başka tarzda olacaktır. Bugün yazılanlar ise benim geçmişim.ş elim, memleketim ve benden sonra gelen soy önündeki manevi borcumdur.”
Profesör Muhtar Abduyev hakkında diğer manevi anıt ise onun sitesidir (abduyev.info ). 4 dilde faaliyet gösteren bu site kullanıcıların kullanımına verilmiştir, bilim adamının ilmi ve sanatsal yaratıcılığı artık modern teknoloji aracılığıyla da büyük ookur kitlesine açıktır.
Evlatları bilim adamının kitaplarını da onun manevi hayatının kırılmaması için defalarca bastırıyorlar. 86 yaşı arifesinde ise bilim adamının bibliyografik bilgi toplusu da aydınlanmış.
Oğlu İlham Abduyev düşünüyor ki, bu, sadece evlatlarının Muhtar Abduyev`in hatırasına saygı borcudur. “Amacımız hem de onun helal emeğinin ve aydın düşüncesinin mahsulü olan zengin ilmi mirasından yararlanan çok olsun. Her halde tün bunlar babamın ruhuna huzur verer…”

“KALBİMDE BÜYÜYEN BU İKİ DAL...”

Profesör Muhtar Abduyev`in bir kitabı da var: “Dağlarım benim”. Bilim adamının şiir ve hikayelerinden oluşan bu kitap 2003 yılında basılmıştır.
Muhtar hoca şiirn, edebiyatın da hayranı olmuş, sökelimenin gücünden etkilenip şiirler, hikayeler kaleme almıştır. Şairin Ali Tude ile sıkı arkadaşlığıolmuş. Ali Tude arkadaşına vakfettiği şiirinde onu “doktorlar içinde toprak doktoru” olarak anmıştır.
Aran kucağında, yaylag üstünde,
Ne rütbe, ne de ki, şöhretdir andı!
Yok, yok, bereketli toprak üstünde,
Anamız toprağa hizmetdir andı!
Muhtar Abduyev`in şiirlerini Azerbaycan doğasının sembolu düşünebilir. Bu şiirlerde Tanrı`nın Azerbaycan`a bahş ettiği bin bir güzelliklere, doğma memlekete sevgi var. Bu sevgidendir ki, onları bir yudum hava gibi ciğerlerine çekiyorsun, bir yudum su gibi içiyorsun. Bu şiirleri duymak da, anlamak da cok kolay. Şairin toprağa, milli köke bağlılıktan kaynaklanan yurtseverliği, kurur ve mertliği de insanı düşündürür. “Dağ nehri”ne müracaatla yazdığı: “Ben sana dünüm, gençliyim söyleyim“ görüşü doğma yurdun eskiliyine vurduğu işaretdirse, ”Dağlarım benim” şiiri, bütünde Vatanın “azameti”nin parlak tanıtımıdır:
Mexmer çemenlerden önlüyün vardır,
Sırsıra buzlardan günlüyün vardır.
Min sözlü-söhbetli şenliyin vardır –
Möhteşem, qametli dağlarım menim!
Şair bu torprağın “Vatanı koruyan azemetli dağlar”ının, “nakışlı halı gibi düzlükleri”nin, “billur sulu nehirleri”nin, “ilaç havası”nın, doğamızın aynası olan ormanların vurgunudur. Ve kelime ile onların muhteşem tablosunu yaparak tüm dünyaya göstermek, övünmek istiyor. “Durca yaylağı”, “Payız” tabiat mucizelerinin büyük sevgiyle kelimeye dönüşmesidir. Şair “beyaz saçlı dağlara kederli yorgandan duman salan” son baharı öyle tasvir edir ki, bu manzara uzun süre okucunun gözü önünden gitmiyor:
...Yarpaqlar saralıb yere tökülüb,
Ağaclar soyunub çılpaq qalıbdır.
Neğmekar quşların sesi kesilib,
Meşeler qüsseden fikre dalıbdır.
veya

Arabir boylanıb güneş çıxsa da,
Torpağı, çemeni isindirmir o.
Dibçekde güllerin çiçek açsa da,
Qelbimi oxşayıb sevindirmir o...

Şairin şiirlerinin güzelliği bir de hepimizin gördüğü ve bazen yanından ilgisiz şekilde geçtiği tabiat unsurlarına, aslında Allah`ın yarattığı mükemmelliği, alımlılığı farklı görebilir, bu farklı bakış ise sonuçta güzel bir şiir parçasına dönüşür. “Söyüdler” şiiri tam bu farklı yanaşmanın ürünüdür. Salkım “Söyüdler”e böynu eğri menekşe gibi o kadar şiir yazılmış ki. Ama Muhtar Abduyev`in ona yanaşması çok orijinaldır. “Çinar”a ilgi ise hem de öğreticidir.
Dolandı çox iller, ötdü qerine,
Nehayet, senin de sonun yetişdi.
Çürümüş köküne, quru gövdene,
Her keçen sadece, baxıb ötüşdü.
Şümal duruşunla qürrelenerdin,
Senin boy atdığın kollar içinde...
Bu şiir bir ata sözünü de hatırlatır: “Ağac bar verdikce başını yere diker”. Yeni “meyva verdiği dönemlerde” çok övünme, etrafına ilgisiz kalma, bil ki, yarın tüm yaratılmışlar gibi senin de sonun gelecek. Şairin doğaya düşman olanların ilgisizliğinden göz yaşlarında boğulduğu anlar da az olmur:
Rehmsiz ovçular pusqu quranda,
Ceyran ovlayanda, maral vuranda.
Güllesinin sesi dinir aranda,
İllerin yasına batır meşeler...
Muhtar Abduyev`e göre, simamız olan tabiatı korumak hepimizin borcudur. Aslında, bu ekoloji yanaşma onun ömaneviyatından, medeniyetinden kaynaklanıyordu. Profesör Muhtar Abduyev`i bir insan gibi tanımak için onun şiirlerini okumak yeterlidir. Bu şiirlerde asil, hassas bir insanın karakteri gözüküyor. Daha bir mesele. Şiirlerdeki uğurlu tasvir ve taklitler, dolgun ifadeler Ana dilinin zenginliğinden haberdar olan bir şairin tasviri de hayalimize getirir...
Kitapda anne, evlat muhabbeti, dostluk, sevgi duyguları da semimi tasvir edilmiş. “Ana muhabbeti” şiiri oldukça etkilidir. Çocukken annesini kaybeden, annesizliği, anne borcundan çıka bilmemeği kendisine dert eden Muhtar hoca bu acıyı „hasretin gönlümün sızlayan teli“ diye büyük acıyla kelimeye dönüştürmüş. „Anne mezarı“ şiiri de çok orijinaldır.
Deyirem, taleyin sen işine bax,
Anamı udmuşdur öz anam torpaq.
Qelbimde boy atan bu iki budaq,
Vurdu üreyime heresi bir dağ...
Şairin ”Kızım”a, “Oğluma” nasihatı da çok öğreticidir:
Dünyada aldanma vara, dövlete,
Menasız terife, ucuz şöhrete.
İnsanı alçaldıb salar möhnete...
Şairin sanatsal yaratıcılığındakı sevgi duyguları ise bilim adamının romantizminin ifadesidir. “Ben ve o” hikayesinin kahramanı arkadaşlarından uzak gezen, yalnızlığa kapanan, kimseyle kaynaşmayan 20 yaşlı bir kızdır. Ama sevgi bu kızı o kadar değişiyor ki. Sadece çevresindeki insanlar değil, hatta yıllardır yaşadığı şehir bile onun gözlerinde tamamen değişiyor. Yazar kızın kendi sevgisi uğrunda çektiği ıztırapları, aynı zamanda sevginin gücünü çok büyük ustalıkla tasvir ediyor. Okucu bu hikayede Bakü`ye duyduğu sevgiyiyi hissediyor, çünkü yazar Bakü`nün de vurgunudur. Çünkü Bakü onun için Ağdaş`dan sonra yaşadığı, yükseldiği, ün kazandığı doğma bir şehirdir...
Profesör Muhtar Abduyev`in sanatsal yaratıcılığı ile tanışlık bile bir etki bırakıyor ki, sanki o, ilmi araştırmalarının yorgunluğunu güzel şiirleri ve hikayeleri ile canından çıkarırmış...



“ÖLÜMÜN KENDİSİNDEN SON DERECE GÜÇLÜ VE KURURLU...”

İlmi kutsal anıt olarak gören profesör Muhtar Abduyev öylece ilmi ile de yaşadığı dönemin parlak zerresine dönüşmeyi becermiş. Bu zerrenin işığı ise yıllar geçdikce daha da artır. Son bulan ömrün cismani kısmıdır. Amellerinden yaranan hayatı ise daha çok-çok uzun olacak. Dünya durdukca yaşamak bilim adamlarına özgüdür...
“Öğretmenim” hakkında yazımı başka tür bitirmek istiyordum. İlham Abduyev`in “Benim babam” kitabındakı bir görüşü beni öylesine etkiledi ki, fikrimden taşındım. Bırakalım seçkin bilim adamımız hakkındakı son noktayı şu anlık bu cümle ile koysun: ”Ben onun iyimser ve mağrur vücudu önünde böylece hareketsiz kalmıştım. Hatta bu vücuduyla da o, hayatını tükenmeye doğru götürmüş ölümün kendisinden son derece güçlü ve kururlu gözüküyordu...” Galiba, anlaşılan, bu, öyle az önce söylediğim fikrin devamıdır...

Sitare CABBARLI



Okunub: 1308

Kitapları

Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları
Mil ovalığı topraklarının islahı Mil ovalığı topraklarının islahı
Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı
Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları
Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları
Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi
Dağlarım benim Dağlarım benim