Hikâyeleri

Ben ve O

Font:      

İnsan hayatı hoşlukla sürünce mutlulukla bitmesine daha çok çaba veriyor fakat bu çoğu zaman mümkünsüz oluyor. Çok az insan bulunur ki, kendi hayatından pek memnun olsun. Hatta bazıların geçirdikleri hayat başdan başa acı günlerle dolu. Ben ikincilere ait kişiyim. Ben kendi ellerimle hayatın direksiyonunu taşa vurup parçalamış genc bir kızıydım. Bu genc yaşlarımda hayat bana acılar armağan etmişdi. Ancak sanmıyın ben kimseni suçlu buluyordum kendi uğursuzluğumda. Hayır, kesinlikle. Tüm onların nedeni benim kendi yanlışlarım. Hem ben aldadıldıkda hiç de hayatı anlamayan birisi değil tam anlamıyla onu incelemek başarısı olan birisiydim.

Ya O kim?Bu sorunun cevapını şimdiden açıklamıyorum. Onun nasıl birisi olduğunu kendiniz değerlendiriniz.

* * *

Oturduğumuz ev şeherin kenarında rahatsız ve uyumsuz bir yerdeydi. Zaten içi de o kadar rahat idici değildi. O karanlık ve küçücük 2 odadan başka bir şey değildi. Bunların birinde yalnızca ben kalırdım. Çünkü oraya bir yatak yerleşiyor. O da kapıyın tam yarısını kapatıyordu. Burayı hem mutfak gibi de kullanıyorduz. 2 oda da küçük. Oraya bir tava, bir yatak ve bir tolap daha vardır. Adeten misafirimiz gecelemeli olursa eğer, ben yatağımı kendisine bırakı veriyip komşuda gecelerdim. Bu evde ben, küçük erkek kardeşim, annem ve babam yaşıyorduk. Ne şu ev, ne komşular bana göre değildi. Bana göre her şey çok kederli ve anlamsızdı. Hatta komşuların benimle hoş alayları beni eğlendirmiyordu. Kızlar hep sevgilerinden bahs idiyor, aşklarını anlatıyordular. Ben şunları yapay duyğular gibi kabulleniyordum. Uydurucu bir şeyler sanıyordum. Kızlar beni sevmeye, aşk yaşamağa sesledikde beni kışkırtıyordular. Neyse ki aşk benim için yabancıydı.

Okulu 7 sınıfda bırakı verdim. Anne-babamın itirazına bakmadan okuldan ayrılıp işe başladım. İşten döndükde uyuyor ve ya kederleniyordum. Yalnızlığı seviyordum.

Sonbahardı. Havalar yavaş-yavaş soğuyordu. Ara-sıra yağmur başlamışdı. Böyle günler daha çok sıkılıyordum. Birgün eve işden döndükde yemek yiyordum. Annem bizimle komşuluğa birilerinin göçdüklerini söyledi. Bunlar eki genc erkekmiş. Ben:

-Ee-e?-diye sordum.

Annem çok yakışıklı olduklarını anlatmağa başladı. 'Yakışlı okumuş birileri' - diye anlatıyordu. Öbürü lap hoş gelmiş anneme anlaşılanı. Galiba annem yaşına saçına bakmadan aşık olmuş gibi konuşuyordu.

-Peki, anne, oldu. Az tarif yap. Bir kadar seninle laflaşmış tatlı-tatlı, sense o dakika iyi birisi sandın,-diye söyledim.

-Hayır, evlatım. İyi ki iyi diyorum,-annem fikrini devam etti.

Bu an pencerenin karşısından birisinin geçdiyini gördüm.

-Kim o?-anneme sordum. Annem sene anlatdığımdır diye yanıtladı. Balkonda dış kapıyın arası pek uzun değil, amma bu bana yetti ki ben onu inceliyim. Az geçmiş ev kapıyı dövdüler. Ben kapıya koşdum. Genc annemi sordu. İçeri davet etsem de itiraz etti. Acelesi varmış. Annem geldi. O da davet etti. Genc küçük kardeşini sordu.

-Ben onu tanımıyorum ki, oğlum,-diye annem bildirdi.

-O benimle sabah erkende olan kişidir,-anlattı komşumuz.

-Hayır, gelmemiş.

-Teşekkür idiyorum-diye çabuk aralandı.

Ben artık yemek yemedim. Odada haraket etmeye başladım. Annem mızıldandı:

-Burası çok küçük çık sokağa. Bir az yürü. Galiba gelen seni de etkilemiş ki görünüyor. Annemin sorumunu yanıtsız bırakdım. Tabakları toparlamağı anneme bırakıp yatağa geçdim dinlenmeye. Çok yorgundum, amma uyamadım.

Onun ince ve etkileyici gülümsemeyini, konuşma tarzını ve olağanüstü kültürünü hatırlıyordum. Aynı zamanda beynimde coşkun bir duygu hiss idiyordum. Galiba bu sevgi olur mu? Yok, kesinekle olamaz. Aniden hiç sevgi olur mu? Beynimi hangi kurtlar yiyor? O hiç o kadar yakışıklı da değil. Galiba hastayım. Komşulara gittim. Komşum soruyla karşıladı beni:

-Kız, sen aşık olmuş gibi ne tuhaf hallerdesin?

Gel oturalım.

-Perişan yalnız aşıklar mı oluyor?-diye sordum.

-Yok, başkaları da olur da. Amma sende bir aşk tuhaflığı duyuluyor. Sen aşık mı oldun?-yine sordu komşu kız.

-Hayır, canım. Yok öyle şeyler. Saçmalıyorsun.

Hastayım bir az ona göre-itiraz ettim.

Bir az laflaşdıkdan sonra eve döndüm. Pencerenin önünde o oğlanı bekliyordum. Her dakika geleceyi anı sebirsizliyordum. Akşama kadar gelesi olmadı. Maalessef. Dışarda karanlık oluşmuş. Artık pencere önünde oturmağın anlamı kalmadı. Onsuz da bir şeyler göremezdim karanlıkda. Heyacanlıydım. Annem bunu duymuş. Kendimi toparlamıyordum. Annem hastalandığımı zan etmiş. Adeten sık-sık soğukluyordum.

Bir kadar sonra babam geldi. Babam beni çok seviyordu. Her zaman eve dönerken ilk önce o beni sever, öpüp sonra annemle konuşardı. Bu defasında annem yeni komşularımızı babama anlatıyordu. Ben neden evde olmadıklarını sordum. Annem:

-Hala tam toparlanamamışlar da. Eşyalarının bir kısmını yarın alacaklar şuraya. Yarın pazardı. Tatil günüm. Yarın sabah erkenden durmak için yatağa çekildim. Uyuya bilmiyordum. Yatakta çırpınıyordum. Gece çok gecmiş uydum. Sabah saat altıyken uykudan oyandım.Hep adet ettiğim gibi dışarı çıkdım ve ağacın altında oturup bir kadar şeheri seyir ettim. Şeher sırk sahnesini çok anıtıyordu. Bizden bakarken tüm şeheri kolayca seyir ide biliyorduz. Buradan denizde her küçücük kayığın yüzmesi bile görünüyordu. Sabahlar şehir çok güzel görünüyor.

Muhteşem oluyor.

Saat 10-da şu oğlan başka birisiyle kamyonda geldiler. Çok fazla kitap yükü vardı. Hey taşıyordular. Ben balkonda çamaşır yıkıyordum. Kitapların çok olduğunu görüp yardımda bulunmak istedim. Cevapı çok ince çok nezaketli. İtiraz idip teşekkürlerini bildirdi. Ben kızardım. Yok bu adam beni asla sevemez. Çok okumuş birisi. Bir ev kitap okumuş birisi yetinci sınıfı bile bitirmeyen cahil bir kızı sever mi hiç? Fiziksel bakımdan da çok kuvvetli görünüyordu. Tam bir buğa gibi. Çabuk elini tutan birisi idi. Modaya uyğun geyinmiş. Hiç benim demoda elbiselerim ona hoş gider mi? Aylık maaş zor yetişiyordu ailemize. Güzel ve çeşitli giyim benim için bir hayal. Onun sevdiyi kız güzel geyenmeli. Benim hiçbir şansım yok. Gerçeden sevgi bir ateş gibi insanı yakarmış. Aşk yakarmış. Şerap bile hiç sevginin yanında. Şimdi ben Fehrata, Mecnuna hak veriyorum. Çok düşündüm de nasıl onun sevgisini kazanayım. Ben kızam. Acele etmemeliyim. Beklemeliyem. Ben dinlemeliyem kiminse sevgi açıklamasını. Oysa ben acele idiyorum. Kendimi durduramıyorum. İki kes gördüyüm birisi için aklımı kaçırmışdım. Olur ki o da beni sevsin. Beklemeliyem. Onun bana yaklaşması olumsuz gibi gelmedi bana. Bakışları, incelemesi galiba başka kızlar onun da aşık olduğunu düşnerdiler. Bense inanmıyordum onun beni seveceyine. Belki kim biliyor o hayatı boyunca kaç kız sevmiş, kaçıyla buluşmuş. Nasılda o beni sevsin?

Günler geçdi. Onlar artık bizim öz komşumuza dönmüşler. Kapılarımız yakın birbirine.Ama çok az buluşuyorduk. İşten döndükde saatlarca kitap okuyor ve ya neyse yazıyordu. Geceler çok gec uyuyordu. Adeten uyumamışdan önce dışarda yürüyordu. O zaman ben bir bahane bulup dışarı çıkardım ve selamlaşardım. Selamımı alıp susardı. Bu onun için yeterdi. Yalnız böyle ben onu göre biliyordum

Bir gün onun bir mekalesine kazetede rastladım. Ama emin değildim bu mekale onun ya değil.

Soyadını duymuşdum bir kere, ama ismini bilmiyordum. Mekaleni üç kez okudum. Konu etrafında bir-iki soru hazırladım. Bu onun konuşmak için bana bir behane. O eve dönerken selamlaşıp geçiyordu. Ona yaklaşdım. Mekalenizle ilgili size sorularım var dedikde O: «olur;- söyledi»- Neden olmasın akşam gelin beklerim sizi güzel kız, sorunlarınızıysa cevaplarım. Ben akşam olunca bir tek teze elbisemi ona uyğun yürek şekilli kolyemi boynuma asdım ona gittim. Beni güleryüzle karşıladı. Oturttu. Elbisemi inceledi. Hoşuna gitmış galiba. Bunu kendisi söyledi. Demek, haklıyammış. O güzel giyinen kadınları seviyormuş. Benimse olanım şu oysa. Sorumlarımı cevaplatı. Tekrar-tekrar anlata bildim mi yeterince sorup durdu. Evet söylesem de anlamamışdım. Kaç sininf sordukda kızardım. Utanıyordum eğitimimden. Ama yalan söylemezdim. Bir daha sordu. Nedeni cevapları seviyyeme uyğun olup olmadığını bilip bilmesiydi. Ben 7 sınıf bitirdim dedikde o bir daha bana besit şekilde her şeyi anlatmağa başladı.

Odasını pencereden her defa izleye biliyordum. Ama içeride ilk defaydım. Evin karşı-karşıya durmuş duvarlarında eki fotoraf asılmışdı. Her ekisi kendine ait. İkiside aynı pozda. Birisinde saçları taranmış güleryüzlü. Öbüründe dağınık şekilde saçları, tuhaf görünüyordu. Odada eki yatak vardı. Yatağın duvarında karlı bir günde körpüden geçen kızın resmi asılmışdı. Ekinci yatağın duvarındaysa tufanlı denizde gemi resmi asılmışdı.

O beni dinliyor sabırla yanıtlıyordu sorularımı. Eve döndükde yatağa çekildim. Bu kadar fazla onunla beraber olduğuma muhabbet yaptığıma çok seviniyordum. Ben onu seviyordum. Kimse onu benim kadar sevmemiş. Sevemez. Ben onun için yaşıyordum. Ona hoş giden ne varsa yapıyordum. Ben okulu bırakdım bir süreler. Ama şimdi kitapları da çok seviyordum. Onun kitapları bir çoğu ruscaydı ve bilim kitaplarıydı. Ben onları anlamazdım.Fakat çok seviyordum onları varaklamayı. Varak-varak incelerdim şu yazıları. Onun elleri dokunmuş, bakışları dokunmuş şu kitaplara. Kendi yazılarını çok seviyordu, kurur duyordu şunlardan. Ben bu yazıları çok severdim okumayı. Ona bir az daha yaklaşım diye. Öylesine onu seviyordum ki, öyle bir ihtiras alevi beni yakmış ki bunu sözle söylenmesi mümkün değil. Yalnızca o. Ondan daha yakışıklı olanların aşkını kabullenmemişdim. Onlardan hiç hoşlanmıyordum. Çünkü yalnızca onu seviyordum. Ama karşılıklı olması umut var mı? Hayır. İstiyordum, çok istiyordum onun da bana olan aşkdan yakılmasını. Evet, onu da aşk yaksın. Tıpkı benim gibi.



***

Bir puçuk yıl geçdi. Havalar sıçaklaşıyor, kışdan doğa çıkı veriyordu. Bahçelerde, parklarda ağaclar, çiçekler canlanıyordu. Güller açıyordu doğa da insanların ruhunda da.

Ben o gelince balkona masa ve sandalya aldım. İşten gelince ona yaklaşıp: «Sizin için uyğun olsun diye balkona mava ve sandalya koymuşum. İsterseniz balkonda çalışa bilersiniz.» O teşekkürlerini bildirip mutlaka geleceğini söyledi. Sanki kazanmışdım. Öylesine seviniyordum. Balkonda o gelinceye kadar bir daha temizlik işleri yapdım. O balkonda çalışıyor. Hiç bir komşuyla muhabbet yapmıyordu. Oyse biz tüm komşular akşamlar bir araya geliyorduk. Gece her kes evine gidiyordu, oyse hey yazıyordu, çalışıyordu. Ben uyuyamıyordum. Balkona eve, eve balkona hareketlerinde bulunuyordum. O şunları duyup: «Neden uymamısan hale?»-diye sordu bana. «Uykum yok-diye mırıldandım. Fakat o bir şeyler duymuş gibi toparlanıb eve geçdi. Bundan böylesi onun için her gün masa ve sandalya hazırlardım balkonda. Ama ilkbahar onu da tuhaf etkilemiş. Son akşamlar o nerelerese gidiyor. Ben kıskanclıkdan boğuluyordum. Düşünüyordum ki, o şimdi bir güzel kızla buluşup muhabbet yapıyor. Ya ne bilim sinemaya gitmişler. Belke öpüşüyorlar. Ya belki bir güzel değil bir kaç güzeli var. Bu tür fikirler beni galiba deli idiyordu. Akan göz yaşlarım arkadaşımdı. Şu anlar. Annemler duymasın diye yorğanın altına saklanıp ağlıyordum. Hönkür-hönkür. O gelince duyuyordum. Sakinleşip uyuyordum.

Onun aşkı beni anne-babamdan da soğutmuş. Bazen annem bana nasihetlerde bulunuyordu. Belke o neyse duymuş. Ben inkar idiyordum.



***

Günler geçiyordu. O bana karşı soğuk tavrlarda bulunuyordu. Ama biliyordum ki O sevdiğimi yüzümden okuyor. Sayğıyla yanaşıyordu bana. O bana yetmiyordu. Bir de bakışları.... Sanki bakışlarıyla seviyordu beni. Karakterini inceliyordum. Soğuk ve akıllı birisiydi. Önde olan insanları çok seviyordu. Onlar hakkında olan mekalelerden memnunukla konuşuyordu. O her kesi böyle olmağa sesliyordu. Bir gün benim de hakkımda bir mekale yazıldı. İşte de iyi çalışmalarıma göre. Ben çok seviniyordum. Sırf ona hoş olsun diye. Kazeteyi alıp gelmişdi o gün. Beni kutladı. Ama onu etkileyen benim iş yeteneğimdi, güzelliyim değil. Onun bu gelişi gelecek buluşmalarımızın başlanğıcı oldu. Mutluydum.

Bundan böylesi ona yaklaşıyordum. Şaka yapıyordum. Bazen bu şakalar uğurla alınıyordu. Bazense değil. Bazen güleryüzlü birisi olurdu. Bazense kara bulut gibi siyah bir reng alıyordu yüzü. Bu anlarda o hiç dinlemiyordu insanı. Sorumları yanıtlamak istemiyordu. Bu halleri çok tuhaf oluyordu. Şen dakikalarındaysa çok yakşıklı görünüyordu. Ama bu çok az zaman çekiyordu.

Yazda o hiç dinlenmiyordu. Bakışlarını bir noktaya yönelder ve düşünüyordu. Ben bu anlar ona kalem kağıt, kitap getiriyordum.



***

Denizden gelen rüzgar austos ayının boğucu günlerini bir kadar havalandırsa da yine de çok sıkıcıydı. O babamla baklonda tatlı-tatlı konuşuyordu. Şen gibi görünüyordu. Ben dışarı çıkıp selamlaşdım. O bana bir komplime söyledi.

Çabuk eve geçip giyselerimi değiştim. Ac olmağimi bile unutdum. Hiç oturmamış babam memleketde olan abimin beni telefona istediğini söyledi. Bana telefon çeki uzattı. Çekdeki saatı dakikleştirdim. Ben telefon istasyonuna yetene kadar onu düşünüyordum.

İstasyonun dışarı pencereleri çok büyükdü. Birden pencerenin önünde birisini gördüm. İnanamıyordum bu o. Hayır bu olamaz kendiliğimde söyledim. O bir anlık bekleme odasında telefon bekleyen kişileri inceleyerek kayboldu. Kuşkulandım: O ve ya o değil. Çok benzerliği varmış gibi geldi bana. O bir hayalet gibi göründü bana.

Bir eki dakika geçmiş yine gördüm onu. Yine görünüp yine kayboldu. İnanamıyordum. Ama bu gerçek. Yeşil kömnek ve şapka onunki. Ondan böyle bir şeyler hiç beklemiyordum. Neden böyle etsin ki? Eğer benden yana gelmişse neden kayboluyor?

Abimle konuşmayı bile unutu vermiştim. Şimdiye kadar beş dakikadan bir haber biliyordum, şimdi 1saat bile daha geçmiş vakitiden ama umrumda değildi.

Bu bir mucuze gibi bana göre. Yine gördüm. Ama artık kaybolmuyordu. Bir yerde durmuş bana bakıyordu. Ben tuzaka düşmüş gibi görünüyordum. Ben gözlerimi yumdum açdım. Etrafa bakdım sonra yine ona. Hayır bu hayal değil. Gerçek. Kapıdan dışarı çıkdım. Ben kendimi toparlamıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Şaşırmışdım. O bana yaklaşıp kolumdan tutup kendine doğru çekdi. Bu oydu. Ben heyacan ve telaş içindeydim. Konuşamıyordum. O da susurdu. sanki konuşmak için kiminse yardımına ihtiyacı varmış gibi. Nihayetde o konuşdu.

Ben hale abimle konuşamadığımı belirttim. Bekleme odasına tekrar döndük. Bir süre sonra beni yettinci odaya davet ettiler. Biz konuşma mantakasında çıkı vererken saat 9-du. Ben onun artınca gidiyordum. O nereye ben de oraya. Biz deniz kenarında parka yetiştik. Yaz geceleri olduğundan hale karanlık oluşmamışdı. Şeher de sanki buraya acele idiyordu. Kimse aceleyle koşuyordu, kimse sevgilisiyle tatlı-tatlı muhabbet yaparak yavaş-yavaş yürüyordular. Kimseyse sakin yalnızca etrafa inceleyereek ilerliyordu. Bir azacık geçmiş o benden kolumdan tutmak için izin aldı. Komik vallahi.

Bu benim tek isteğim. Nasıl itiraz edelem. Mutluydum. Şurası ne kadar muhteşemmiş. Harika her şey.

Baküda doğulduğuma bakmayarak bu parka ilk kesti ki geliyordum. Burası çok eylenceli. O eylencelerin hangisini isterim diye bana sordu. Toplumda onunla görünmeye acele etmiyordum. Maksadını bilmiyordum. Belki henüz bir ciddi fikri yok benimle bağlı. Belki bu ilk ve son gezmekde olmamız. Daha sonra benm aileme nasıl yanıtlardım durumu. İtiraz ettim. İtirazımın sebebini kendisi anladı.

Biz sakin yere çekildik. Ağacın altında oturduk. Bana olan sayğısı ince ve hoş reftarı o kadar güzel ki. Önceden onu sevmemiş olsaydım bile şimdi ona aynı ihtirasla aşık olurdum. Ben onun için her şeye hazırdım. Ama şimdi çok gec. Eve dönmeliyiz. Ben önceden eve geldim. O bir saat daha sonra. Ayrılarken yine buluşmak istediğini söyledi. Ben her an hazır olduğumu söyledim. Şaşırdı. Ama duyğusunu sakladı, o haklıydı. Ben hiç itiraz etmiyordum. Hava atmıyordum. Ama ben onu çok seviyordum. Ben onu hiç üzermiydim? Hayır kesinlikle hayır.



Okunub: 2117

Yorumlar: 1
Bu mekaleye fikir bildir ve ya yorumlara bak

Kitapları

Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları
Mil ovalığı topraklarının islahı Mil ovalığı topraklarının islahı
Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı
Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları
Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları
Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi
Dağlarım benim Dağlarım benim