Biyolojik aşınma

Font:      

Çünkü bunlar suda olduk zayıf çözülen maddelerden oluşur. Üçüncü gruba dahil olan aşınma ürünleri gelecekte toprağın türevinde temel mineral birleşmeleri oluştururlar.
Dördüncü grup aşınma ürünleri, daha önce de belirttiğimiz üzere, tuzlardan oluştuğu için, onların belirli bir kısmı toprağın gıda ürünlerini meydana getirir. Çoğu kısmı ise nehirlerle yıkanarak değişik ortamlara sürüklenir.
Aşınma derecesine göre, aşınma ürünleri birbirinden farklılık arz ederler. Birinci dereceli aşınma ürünleri kırıntılı – killi aşınma ürünleridir. Çoğunlukla mineral kırıntılarını burada görebiliriz. Orta dereceli aşınma ürünlerine killi veya alafanlı tipi aşınma ürünleri denir. Kil ürünleri en çok burada gelişmiştir. Nihayet, son derece aşınmış ürünlere killi – laterik tipi aşınma ürünleri denir. Bunların içeriğinde en çok demir ve alüminyum hidratlarına rastlarız.


Yaşam başlayana kadar yaşadığımız Yerküresinde katmanların aşınması sadece mekanik ve kimyasal aşınma yoluyla gerçekleşirdi.
Yaşam başladıkça, tedricen katmanların parçalanmasında daha yeni bir etmenin – canlı doğan oluşumu gerçekleşti. Katmanların biyolojik aşınması bitki ve hayvan aleminin etkisiyle gerçekleşti. Bitki örtüsü, özellikle ağaçlar kendi kökleriyle katmanlara mekanik güç gibi etki göstermektedir. Bazen sarp kayalar üzerinde biten ağaç kökleri katmanların aralarına girerek ilkel yarıkları daha da genişlendirir ve böylece bu etmen katmanların parçalanmasına neden olurdur. Kendi bünyesinde rutubeti muhafaza eden bitki örtüsü su vasıtasıyla katmanlara etkisini artırabilir. Bitki örtüsünün köklerinde toplanan organik asitler doğrudan katmanların mineral kısımlarına etki ederek, giderek onların kimyasal içeriğini değiştirir. Nihayet, ister bitki, ister haşerelerin telef olmasının ardından çürümesiyle birlikte oluşan birçok organik asitler, katmanlara çözücü etkisi göstererek yeni kimyasal birleşmelerin oluşumuna neden olmuştur.
Bunun dışında biyolojik aşınmada haşerelerin ve küçük organizmaların (mikrop ve bakteri) rolü büyüktür. Örneğin, toprak katlarında yaşayan solucan ve çöl fareleri toprak oluşumu gerçekleştikçe, havanın (oksijen ve CO2’nin) katmanlara etkisini arttırmakta ve böylece, katmanların aşınmasını daha da şiddetlendirmektedir. Yukarıda yazdıklarımızdan şu sonuca varabiliriz: genellikle, aşınma sürecinin etkisi altında toprağın temel mineral kısmı türer. İster mekanik, isterse de kimyasal aşınma sonucunda belirttiğimiz gibi, sadece aşınma ürünleri meydana gelir. Bu aşınma ürünlerinin üzerinde öyle bir ortam oluşur ki, burada ilkel bitkiler gelişmeye başlar. Örneğin, yosun ve mamur bitkileri. Bunlar aşınma ürünlerini esaslı surette değiştirerek, onlarda yeni bir özellik meydana getirirler. Aşınma ürünlerinin üzerinde biyosferin etkisiyle, bu ürünlerin üzerinde toprak oluşumu süreci başlar. Bundan şu sonuca varabiliriz: katmanların toprağa dönüşümünde biyosferin katılımı zaruri şartlardan biridir.
Genellikle, katmanların toprağa dönüşümünde iki temel aşamayı ayırmamız mümkündür. Birinci aşama – buna başka bir ifadeyle, hazırlık aşaması da denir. Bu aşamada katmanlar yalnız atmosfer ve hidrosferin etkisi altında aşınır. Bu aşamada yalnızca aşınma ürünleri meydana gelir. İkinci aşama, biyosferin etkisiyle başlar. Bu aşamada öncelikle hem ilkel bitkiler ve canlı organizmalar katılır. Bu aşamanın başlamasından itibaren, katmanlarda toprağın oluşumu süreci de başlar. Giderek biyosferin etkisi altında aşınma ürünlerinde yeni bir özellik – verimlilik kabiliyeti oluşmaya başlar. Başka bir ifadeyle, yeni oluşan kütlede bitki örtüsünü besleyebilecek özellik meydana gelmiştir. Bu yeni kütleye toprak adı verilir. Profesör Dokuçayev’in tanımına göre, katman, iklim, bitki, hayvanlar alemi, rölyef ve insanın birlikte faaliyeti sonucunda türeyen yeni bir kütleye toprak denir.
Dolayısıyla, toprakla katmanı birbirinden ayıran özellik, toprakta verimlilik kabiliyetinin olmasıdır. Bu kabiliyete sahip olamayan çökeltilere biz aşınma ürünü veya toprağın ana katmanı gibi bakabiliriz.

Toprağı oluşturan etmenler
Toprağın oluşum süreci doğal ortama bağlıdır. Profesör Kossoviç’in görüşüne göre, toprağın oluşum süreci çeşitli toprak oluşturan etmenlere bağlıdır. Bu etmenlerin birlikte etkisi sonucunda çeşitli toprak türleri oluşur. Toprağı oluşturan etmenler aşağıdakilerdir:
1. Ana katmanı
2. Bitki ve hayvan örtüsü
3. İklim
4. Rölyef
5. Yerin ömrü (yaşı)
Bazı durumlarda insanoğlunun yaşam faaliyetini de toprağı oluşturan etmen gibi belirtebiliriz. Yukarıda belirttiğimiz etmenlerden en büyük öneme sahip olanı bitki ve hayvan örtüsüdür. Daha doğrusu biyolojik etmendir. Başka etmenlerin toprağın oluşum sürecine dolaylı etkisi vardır.
1. Ana katmanlar. Yer üzerindeki bütün topraklar ana katmandan türemiştir. Bu nedenle ana katmanın toprağın oluşum sürecine katılımı önemlidir. Toprak türevindeki katmanların kimyasal içeriğinin toprak örtüsüne dolaylı etkisi vardır. Katmanın mineral içeriği ne kadar zengin ise, bu katmanlar üzerinde türeyen toprak da o kadar kaliteli ve verimli olur. Bunun tersine toprağın genç ve mineral içeriği basit olan katmanlardan oluşması durumunda, bu toprak içerik itibariyle daha zayıf ve kalitesiz olacaktır. Toprağın oluşum sürecinde katmanların fiziksel yapısının da etkisi vardır. Örneğin, ağır killi katmanlarda kimyasal ve biyolojik aşınma zayıf gerçekleştiği için, toprak örtüsü de tamamen suyu tuttuğu için, giderek yeni türeyen toprakların bataklık halini almasına neden olur. Yumuşak, mesameli katmanlarda ise bunun tersine, aşınma süreci normal geliştiği için ve havanın etkisi altında organik çökeltilerin çürümesi şiddetli gerçekleştiği için, bu gibi katmanların üzerinde gelişen topraklar normal toprak hesap edilir. Dolayısıyla, katmanların hem kimyasal içeriğine, hem de fiziksel yapısına bağlı olarak çeşitli toprak türleri ve çeşitleri oluşabilir.
Toprak türevi için en kıymetli katman karbonatlı lös ve löse benzeyen katmanlardır. Bunun gibi katmanlar üzerinde genellikle oldukça verimli kara topraklar türer. Alüvyon ve kumsal çökeltiler üzerinde ise oldukça zayıf gıda ürünlerini yoğun olmayan topraklar oluşur. Bunun dışında eski deniz havzalarında çökelti haline gelen tuzlu katmanlar çoğu zaman tuzlak toprakları oluşturur. Anlatılanlardan şu sonuca varabiliriz: katmanların kimyasal içeriğinin dolayısıyla hem toprağın gelişimine, hem de onun kimyasal içeriğine etkisi vardır.
2. Bitki örtüsü: Bitki örtüsü toprağı oluşturan etmenlerin en önemlisi hesap edilmektedir. Bu etmenin toprağın türemesine iki şekilde katılımı mümkündür. Birincisi kendi yaşamı temelindedir. Bitki yaşadığı sürede toprağın üst katını gıda maddeleriyle zenginleştirir. Telef olduktan sonra da bitki kalıntıları tedricen çürüyerek toprağın en temel organik kısmını oluşturur. Toprağın içeriğinde bu organik maddeler onun içeriğinde oldukça faydalı küçük organizmaların gelişimine neden olur. Bilindiği üzere, bitki örtüsünün iklime de etkisi vardır. Örneğin, orman örtüsü ile bozkır bitki örtüsünü karşılaştırarak, orman örtüsü altında rutubetin yüksek olduğunu, sıcaklığın düştüğünü ve suyun şiddetle tebahhurunun zayıfladığını gözlemleriz. Böylece orman bitkisi altındaki toprak daima rutubete doygun halde olur. Bozkır bitki örtüsü altında ise rutubet çabucak ortadan kalktığına göre, rutubet ve sıcaklığın azlığı ve suyun hızla ayrıştığını gözlemleriz. Dolayısıyla, bu iki bitki örtüsü altında iklim koşulları da birbirinden keskin bir şekilde farklılık gösterdiği için, burada oluşacak toprak örtüsü de birbirinden farklı olacaktır.
3. İklim. İklimin de toprak oluşumu sürecindeki önemi büyüktür. İklim bileşenlerinden sıcaklık ve yağışı örnek verebiliriz. Bu iki bileşenin miktarına bağlı olarak, toprağın oluşum süreci çeşitli şekilde gerçekleşebilir. Örneğin, Tundra bölgesinin iklimi toprağın oluşumu için o kadar da elverişli değildir. Çünkü bir taraftan sıcaklığın azlığı, toprağın çoğu zaman donmuş vaziyette bulunması, yağış azlığı burada oldukça ilkel bataklık toprağının gelişimine neden olur. Düzlük arazilerde ise sıcaklığın ılımanlığı, yağışın orta miktarda oluşu, bitki örtüsünün zenginliği burada tipik kara toprağın gelişimine olanak sağlar. Güney ülkelerinde ise rutubetin azlığı, sıcaklığın yüksek oluşu, bitki örtüsünün zayıflığı çoğu zaman az gelişmiş, bozkır, tuzlak toprakların türemesine olanak sağlar. Böylece, değişik üç bölgede oldukça farklı toprak türlerinin gelişiminin bu bölgelerin iklimine bağlı olduğunu görmüş olduk.
4. Rölyef. Rölyef bir toprağı oluşturan etmen gibi pasif etmenlerdendir. Rölyefin değişimi ile dolayı olarak, iklim değişir. Şöyle ki, aran bölgelerinde rölyef düzgün olduğu için, sıcaklık ve yağış oranı eşit olacaktır. Dağ bölgelerinde ise rölyef çeşitlilik arz ettiği için, bazen yüksek, bazen alçak, bazen düz şekillerde olması sebebiyle sıcaklık ve yağış miktarı rölyefin şekline bağlı olarak çeşitlilik gösterecektir. Bu nedenle, aran bölgelerinde bir tek tip toprağı görüyorsak, dağlık bölgelerde toprak türleri ve tipleri sıklıkla değişmektedir. Değişim göstermek suretiyle rölyef “mikroklimatik” ortam oluşturur. Yani, dağ bölgesinin kendisine özgü, dağ eteği bölgesinin kendine özgü ve aran bölgelerinin de kendine özgü iklimi vardır. Bunun yanı sıra, rölyef toprak örtüsünün de yıkanmasına etki edebilir ve çukur bölgelerde toprak örtüsünün daima suyla yıkanarak, aşağı aran bölgelerine sürükler. Bu durumda rölyefe bağlı olarak, yüksek dağlık bölgelerde giderek toprak katının azalmasına, düzlük yerlerde ise tersine toprak katının artmasını gözlemleriz. Dolayısıyla, rölyefin değişimine bağlı olarak toprak örtüsü de değişebilir.
5. Toprağın ömrü. Doğada genel olarak olaylar belirli zaman içinde gerçekleşir. Bu nedenle toprağın gelişiminde zamanın da büyük önemi vardır. Genellikle, toprağın ömrü onun ana katmanlarından türeme zamanında, tam gelişim dönemine ulaşana kadar geçen zamana denir. Toprağın ömrü ülkenin ömrüne bağlıdır. Ülke ne kadar erken buzul veya suların altından kurtulmuşsa, onun ana katmanları da dış etmenlerin etkisi altında o kadar fazla kalmış olur ve ömrü de o kadar fazla olmuş olur. Ömrü genç olan topraklara halen yeni katmanlar üzerinde rastlayabiliriz. Örneğin deniz kıyısında SSCB coğrafyasında ömrü en eski olan toprakların güney düzlüklerindeki kara topraklar olduğu hesap edilir. Çünkü bu topraklar güney bölgelerinde gelişmeye başladıkları için SSCB’nin kuzey bölgesi daha buzulların altındaydı.
6. İnsanın toprak gelişimine etkisi: İnsanoğlunun toprağa etkisi oldukça çeşitlidir. İnsan kendi kültürüyle toprağı zirai amaçlı kullanabilir. O, toprağın verimliliğini arttırabilmek için, toprağı işler, gübreler, sular, bataklıkları kurutur vs. Bu gibi tedbirler toprağın oluşum sürecini değiştirerek, toprağın hem içeriğini, hem de morfolojik yapısını değiştirir. İnsanlar tarafından ormanların kesilmesi, tedricen ham toprakları bataklık topraklarına, daha sonra da bataklıklara dönüştürebilir. Güney bölgelerinde ormanların kesilmesi, onların iklimine etki eder ve ilkel orman topraklarından kestane tipi topraklar elde edilir. Aran bölgelerinde toprağın haddinden fazla sulanması çoğu zaman toprakları tuzlaklara dönüştürebilir. Böylece, insanın faaliyeti sonucunda ilkel toprakları derinden değiştirmek suretiyle, başka topraklara dönüştürebileceğini söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra, insanın toprağa sistematik olarak gübre vermesi, ham topraklardan daha verimli kültürel topraklar oluşturur. Böylece, yukarıda belirttiğimiz toprağı oluşturan etmenler doğadan birbirinden ayrı değil, birbiriyle ilişki içinde katmanlara birlikte etki ederler. Bu etmenlerin birinin değişmesi ile çeşitli toprak tipleri türeyebilir. Bu nedenle, yeryüzünde gereksiz olan oldukça çeşitli toprak türlerini, oluşum süreçlerine göre birkaç toprak tipi altında birleştirebiliriz.
Toprağın temel oluşum süreçleri aşağıdakilerdir.
1. Podzol tipi toprak oluşum süreci
2. Bataklık tipi toprağın oluşum süreci
3. Kara toprak tipi toprağın oluşum süreci
4. Sahra düzlük tipi toprağın oluşum süreci
5. Tuzlak tipi toprağın oluşum süreci
6. Laterit tipi toprağın oluşum süreci
Yukarıda belirttiğimiz toprak tipleri yeryüzünde yayılarak, belirli toprak kuşakları veya toprak bölgeleri oluşturabilir. Örneğin, Podzol toprak bölgesi tayga ve orman bölgesinde bulunur. Bu tip topraklar tundra bölgesinde geniş surette yayılmıştır.
Bataklık tipi topraklar tundra ve orman bölgesinde yayılmıştır.
Kara toprak tipi topraklar düz ovalarda daha ziyade gelişim bulmuştur. Düzlük bölgelerden tedricen güney ve güney – doğuya hareket ettikçe sahra – düzlük bölgesi başlar. Bu bölgede kestane tipi, kahve ve boz topraklar bulunur. Bu bölgede az da olsa tuzlaklara rastlanabilir.
Laterit tipi topraklara genellikle tropik ve sub-tropik iklim bölgelerinde rastlanır.
SSCB’de bu tip topraklar batı Gürcistan’da ve Azerbaycan’ın güney bölgesinin Talış alt bölgesinde görülebilir.

Tek toprak oluşum süreci

Yukarıda belirttiklerimizden şu sonuca varabiliriz: genellikle her bir ülkenin toprak örtüsü farklı tiplere göre değişik kuşaklarda bulunur. Bu toprak kuşakları daima gelişim süreci yaşamakta ve onların birbiriyle genetik bağı vardır. Daha doğrusu, bir toprak kuşağı başka bir toprak kuşağından oluşmuştur. Bunu temel alarak, Ordinaryus Profesör Williams “tek toprak gelişim süreci” teorisini ortaya atmıştır. Bu bilim adamının söylediklerine göre, toprak dinamik (hareket eden) bir kütledir. Bu nedenle toprak kendi ilkel türevinden başlayarak, şimdiki zamana kadar bir gelişim süreci yaşamaktadır. Yerküremizin geçmiş jeolojik tarihini gözden geçirirsek, bu bilim adamının söylediğine göre, bir zamanlar SSCB bölgesi tamamen buzullarla örtülü olmuştur. Zamanla iklimin değişmesi sonucunda, buzullar eriyip çekildikçe, kuraklıklarda bir tayga bölgesi oluşmaya başlar. Burada ilk defa ilkel tundra toprakları gelişmeye başlar, daha sonra buzullar daha da geri çekildikçe bu tundra bölgesi orman bölgesine dönüşür ve podzol topraklar oluşmaya başlar. İklim değiştikçe buzulların etkisi azalır, orman bölgesi daha da kuzeye yükselerek, geçmiş orman bölgesi düzlük arazilere dönüşür, kestane, kahve, boz ve tuzlak toprakların gelişimi için elverişli ortam oluşturur. Bu teoriye göre, bizim hâlihazırda düzlük veya sahra bozkır bölgelerinin geçmişte tundra bölgesi olmaları kesindir. Dolayısıyla, bir toprak bölgesi başka bir toprak bölgesinden tek toprak oluşum sürecinin etkisi altında türemiştir.

Toprağın organik kısmı

Aşınmış ürünler üzerine çöken bitki ve hayvan kalıntıları oldukça çeşitli şekilde bulunurlar. Bazı durumlarda bu kalıntılar oldukça zayıf çürümüş durumda, halen kendi ilkel şekillerini kaybetmemiş olurlar. Bu durumda biz organik kalıntılar arasında kolaylıkla çıplak gözle bitki yaprağını, yaprak kırıntılarını, köklerini ve ufak ağaç kırıntılarını görebiliriz. Çürüme süreci giderek şiddetlendikçe bitki kalıntıları daha parçalanmaya başlar. Bu durumda kalıntıların çeşitli kısımlarını çıplak gözle değil (büyüteç) vasıtasıyla görebiliriz. Bu durumda, organik kalıntıları kolaylıkla katmanın mineral kısmında ayırabiliriz. Nihayet, bitki ve organik kalıntıların çürümesi o kadar şiddetlenir ki, bu kalıntılar tamamen kendi ilkel şekillerini kaybeder, katmanın mineral kısmıyla doğrudan kimyasal tepkimeye girer. Bu durumda olan organik kalıntıları katmanın mineral kısmından yalnız kimyasal yöntemlerle ayrılabilir. Organik kalıntıların bu derecede çürümesi ve katmanların mineral kısmıyla böylesine kimyasal tepkimeye girmesiyle yeni birleşmeler meydana gelir. Bunlara da “organik – mineral birleşmeler” denir. Bu yeni birleşmeler içerik itibariyle oldukça dayanıklıdırlar. Hem katmana, hem de toprağa koyu renk verirler. Dolayısıyla, hem katmanın, hem de toprak kitlesinin ayrılmaz ve tamamen benimsenmiş olan yeni bir kısmına toprağın “humusu” denir. Yukarıda yazdıklarımızdan şu sonucu çıkarabiliriz: humus maddesi toprakta bulunan organik maddelerin belirli bir kısmını oluşturur. Humus maddesi toprakla sıkı kimyasal tepkimeye girmiş demli çay veya kahve renginde organik bir maddedir.
Özellikle, organik kalıntıların bazı birleşmelerinin humusun oluşumuna katılmadığını belirtmemiz lazım. Bu birleşmelere bitkisel kalıntıların içinde bulunan sulu karbonlu madde, yağ ve yağlı maddeler dahildir. Onlar humus oluşturmaz. Bu maddeler çürüme süreci sonucunda tamamen parçalanarak, basit birleşmeler oluştururlar. Genellikle, toprakta humusun oluşumunda bitkisel kalıntıların büyük önemi vardır. Esasen humusu oluşturan bitkisel kalıntılardır. Hayvanat ve haşarat kalıntıları ise, humusun oluşumuna düşük oranda katılırlar. Topraktan humusun oluşum sürecini gözlemleyebilmek için yıllarca toprak üzerine düşen bitkisel kalıntıların miktarını gözden geçirmemiz lazım. Bu kalıntılar hem bitkinin içeriğine, hem de iklim koşullarına bağlıdırlar. Ebermayer’in gerçekleştirdiği araştırmalara göre, aşağıda belirttiğimiz ormanlarda miktar itibariyle böyle kalıntılar mevcuttur.



Okunub: 1315

Yorumlar: 0
Bu mekaleye fikir bildir ve ya yorumlara bak

Kitapları

Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları Şirvan ovalığı toprakların çoraklaşması ve onunla mucadele araştırmaları
Mil ovalığı topraklarının islahı Mil ovalığı topraklarının islahı
Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı Azerbaycanın killi çoraklıklarının hizlı islahı
Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları Dellüvial çorak topraklar ve şunların islah soruları
Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları Azerbaycan ovalığ kısmının delüvial çorak toprakları
Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi Azerbaycanda çorak topraklar ve onların iyileştirilmesi
Dağlarım benim Dağlarım benim